Emekliye ayrıldığım günün gecesi
kafam karmakarışıktı. Ben buna hazır mıydım bilmiyorum. Emekli olmak için biraz
erkendi aslında benim için. Özel bir okuldan teklif gelince şartların benim ve
ailem için daha iyi olacağını düşünerek bu kararı vermiştim.
Gece yarısına doğru uyumak için yatağa girdim ama uyumak ne mümkün.
Yatağın içerisinde beynimde bin bir türlü düşünce dönüp duruyorum. Eşimi de
huzursuz ediyorum tabi. Saat gecenin üçünü gösterirken eşimi dürtüp uyandırdım.
’’Kalk ben kötü oluyorum, ’’dedim. Otuz yıl bu huysuz, duygusal, çocuk kalpli,
çılgın, deli şairin kahrını çekmiş kadın, uykulu gözlerle, şaşırmış bir
vaziyette kalkıp yatağın ortasına oturdu. Ben ise yatak odasında, yatağın
etrafında, dönme dolap gibi dönüyorum. Resmen krize girmişim yani. Beynimin
içinde kaynar sular dolaşıyor. Bizimkisi başladı beni haşlamaya.
‘’Seni zorla mı emekli ettiler
Mehmet Bey? Bunu isteyen sen değil misin? Nedir seni rahatsız eden şey, neyi
kabullenemiyorsun? Artık ilgi odağı olamayacaksın, Avrupa’lara gidemeyeceksin o
mu seni rahatsız eden! Yeni bir özel okulda çalışacaksın işte daha ne
istiyorsun? Bir aydır yüzün gülmüyor bana da çocuklara da zehir ettin
tatilimizi.’’
‘’Sen de hiç beni rahatlatacak
sözler söylemiyorsun, işin gücün beni eleştirmek, ’’dedim, yardıma muhtaç,
masum bir çocuk edasıyla.
‘’Ne yapabilirim senin için? Daha
dün oğullarına dedim, babanızı alıp bir yerlere götürüp dertleşin kafası
karışık, ’’diye.
‘’Vay, demek onları da sen
ayarladın öyle mi! Ben de bu çocuklar niye durduk yerde beni göl kenarına çay
içmeye götürüyorlar diyordum.’’
Rahatlatacağı yerde ağzına geleni
söyledi bizimkisi. Yoksa bazen bunu mu yapmak gerekiyordu insanlara?
İnsanın ruh sağlığının yerinde
olmaması ne kadar kötü bir şeymiş meğerse. Savunma mekanizmaları ne kadar
çalışsa da negatif düşünce ağır basıyor, yaşam adeta zindana dönüyordu. Kendimi
gecenin karanlığında dışarıya atmak istiyor, ancak nereye gideceğimi
bilemediğimden vazgeçiyordum.
Ilık bir duş iyi gelir diye sabaha karşı duşa
girdim. Ilık suyun altında belki yirmi dakika kendimi bıraktım. Duş beni
soğutur dedim ama nafile soğumadım. Benim Ayyüzlüm bendeki değişimin farkında
tabi.
‘’Hazırlan yürüyüşe gidiyoruz seninle, ’’dedi.
Gecenin dördünde kalkıp evimize
yakın spor parkta yürüyüşe çıktık. Bir saat yürüdük sessizce. Kimsecikler yok
ortada, öksürsen yankı yapıyor etrafa. Ne o bana bir soru sordu, ne de ben ona.
Yürüyüş sonrası eve gelip yeniden duş aldım ama yok beynim hala kaynıyordu,
kazana atılmış kurban kemikleri gibi.
Eşim, ‘’Hadi üstünü giy göl kenarına
gidip biraz hava alalım, ’’dedi.
Aslında istediğim buydu. Uzaklaşmak,
bilinmeyen yerlere gitmek, yalnız kalmak, içimde çöreklenenleri kusmak
istiyordum.
Arabaya binip şehirden
uzaklaşmaya başladık. Seyhan baraj gölü üzerindeki birinci köprüden geçip
ikinci köprüye doğru yol alıyorduk. Eşim bir elimi tutup avucunun içine aldı.
Onun elleriyle, sabahın seherinde gölün serin havası, damarlarımda serum etkisi
yaptı sanki. Sonra avucumun içini öptü tüm içtenliğiyle.
İkinci köprüden sağa dönüp, mısır
tarlalarının yanından, beş yüz metre ilerde, gölün üç metre yakınına kadar
yaklaştık. Arabadan inip bagajdaki kilimi alıp yere serdik. Yan yana uzandık,
gölün bir metre berisinde sabahın beş buçuğunda. Gölün dalgaları nerdeyse
ayaklarımıza değiyordu. Şehrin ışıkları yavaş yavaş sönüyordu sabahın
aydınlanmasıyla.
Kim bilir kimin ne derdi vardır,
o ışıkları yanıp sönen evlerin içinde diye düşündüm. Belki de seninkisi dert
midir bizim derdimiz yanında diyorlardır bana.
‘’Bana anlatmadığın bir şeyler
var mı, ’’diye sordu eşim içimin dolu olduğunu bilir bir ses tonuyla.
Biliyorsun, otuz yıldır tek
maaşla geçiniyoruz. Allah razı olsun, bana hiçbir zaman şunum, bunum olsun
demedin. Seni ve çocuklarımızı ihmal edip, kendimi hep çalıştığım okullara
verdim. Çalıştığım tüm okulları bir numara yaptım. Kitaplar yazdım, projeler
ürettim, onlarca ödül aldım. Ne dedilerse onu yaptım. Hiç bir görevden
kaçmadım.
İlgililere telefon açıp, emekli
dilekçesi verdiğimi söyledim ve ‘’Beni emeklilik için 15 Ağustos ta ayırın, ben
tek maaşla geçiniyorum,31 Temmuz da ayrılırsam emeklilik maaşım bağlanana kadar
yaklaşık iki ay maaş alamayacağımı, özel okulda göreve Eylül ayında başlayacağımı,
zor durumda kalacağımı söyledim.’’
30 yıllık hizmetimin karşılığını
bana nasıl verdiler biliyor musun?24 Temmuz da verdiğim emeklilik dilekçeme 26
Temmuz da onay çıkardılar, beş gün sonra da ayrılacaksın dediler. Üstelik
emeklilik dilekçemin altına da not düşüp, ’’Uygun görüldüğü takdirde 15 Ağustos
2018 tarihinde ayrılmak istiyorum, ’’dediğim halde.
Kimseyi suçlamıyorum, benimkisi
bir sitem ve insan ancak sevdiklerine sitem eder ama onlardan ne beklerdim
biliyor musun? Telefon açmışım, dilekçemde belirtmişim, Adana da parmakla
gösterilecek müdürlerden biriyken, bu kadar başarılarımın ve hizmetimin
karşılığı olarak hiç olmazsa ‘’Müdürüm, sen dilekçeni şu zamanda ver ona göre
onay çıkartalım, merak etme senin için ne gerekirse yaparız. ’’ Tek istediğim
buydu benim ama yapmadılar. Ne yapalım sağlık olsun.
Aslında anlatacak çok şey vardı
ama kendi sorunlarımla onun canını daha fazla sıkmak istemedim.
Ellerimi avuçlarının içine alıp
tekrar öptü sevgiyle. ’’Biz seninle Diyarbakır da terörün içinde çocuk
büyüttük, tüm zorluklara birlikte göğüs gerdik, hastane köşelerinde sabahladık
birbirimiz için. Bu günleri de atlatacağız sabırla, ’’dedi, yüreğimi okşayan
bir sabah yeli gibi.
‘’Yarın gidip özel okulla
sözleşmeni imzalayacaksın, ’’dedi.
‘’Emir kipi kullanıyorsun,
’’dedim ilgi bekleyen bir sevgili gibi.
‘’Benim değil misin?’’
‘’Bilmem, ’’dedim hafiften
sırıtarak şımarık bir çocuk gibi.
Ağzımın ortasına okkalı bir sabah
tokadı da yedim tabi.
Ayağa kalkıp, ellerimizi
birleştirip yürüdük kayıtsızca. Dalgalar ve esen serin rüzgâr yalnızlığımıza
eşlik ediyordu. Sanki ‘’Ben ne dertler dinledim, ne aşklara, ne ayrılıklara
tanık oldum buralarda, içimde ne sırlar gizli bir bilseniz, ’’diyordu.
‘’Soğudun mu artık, ’’dedi.
‘’Eksik kalan bir şey var onu
yapmadan olmaz,’’ dedim.
‘’Biliyorum, hazırım, merak etme,
’’dedi.
Askerlikten kalma,33 yıldır
dertler üzerime gelip dayanılmaz bir hal aldığında yaptığım gibi, avazım
çıktığı kadar heeyytt diye bağırdım.
Yakınlardaki köpekler sesli bir şekilde havladı, birkaç kuş korkup havalandı.
Sesim titreşim yarattı gölün dalgalarında, yayıldı ışık hızıyla, çarpıp çarpıp geri geldi köprü ayaklarına.
Balıklar, titreşimlerle derinlerden su yüzüne attılar kendilerini,‘ne oluyor’diye.
Küçük balıkçı tekneleriyle balığa çıkan balıkçılar, uzaktan bize doğru döndüler
yüzlerini. Yanımızda öten kurbağalar, seslerini kestiler bağırtıma tepki
olarak.
Bağırarak kustum, içimde biriken
otuz yılın yalnızlığını, yapılan ihanetleri, nankörlükleri, ikiyüzlülükleri ve
vefasızlıkları.
Ve yine doldurdum içimi insan sevgisiyle,
çektim içime Seyhan gölünün temiz oksijenini. Kesmedim umudumu, Çukurova’nın
mert insanlarından…
Uyku tutmadı bu gece,
Sabahın köründe vurdum kendimi,
Seyhan Baraj gölüne.
Çektim içime sessizliği,
Dostluğu ve anıları.
Derinden ve dikkatli dinledim,
Her kuşun farklı ötüşünü.
Mavi sular can verdi,
Yorgun gözlerime.
Dalgalar arkadaş oldu
yalnızlığıma.
EMİN DOĞAN
EĞİTİMCİ YAZAR-ŞAİR
EMEKLİ MÜDÜR
Reviewed by blogdefterimiz@gmail.com
on
Kasım 04, 2018
Rating:

Hiç yorum yok: