Altınözü’nün
en büyük köylerinden birinde yaşıyorduk. Köyümüz, adını bahar aylarında her
tarafta kendiliğinden çıkan sapsarı, insanın ruhunu aydınlatan Hardal
bitkisinden almış. Hardallık köyü. Evimiz köyün girişinde, küçük bir bahçesi
olan iki oda bir mutfak tek katlı küçük bir evdi. Bahçemizde karanfil çiçekleri
hiç eksik olmazdı. Beyazı, kırmızısı bahar aylarında açtığında kokusunu ta
ciğerlerime çektiğim en sevdiğim çiçek.
Evimizin önünde “akar ”denilen artezyen
kuyumuz vardı. Şebeke suyu olmadığından tüm su ihtiyaçlarımızı bu kuyudan
karşılardık. Annem, küçük bahçemize soğan, sarımsak, tere, maydanoz, turp eker,
her yemekte yeşillik olarak sofrada bulundururdu.
Benim
babam üç evliydi. Kendimi bildim bileli üç annem vardı benim. Biri köyde
yanında yaşadığım babamın ilk eşi öz annem, diğerleri ise babamın birini
Antep-İslâhiye’den diğerini ise Suriye Halep’ten getirip evlendiği, Antakya da
bir evde beraber yaşayan üvey annelerim.
Annem babamın ilk eşi ama en kıymetsizi idi.
Pek uğramazdı bize. Ayda yılda bir işte. Beş kardeşdik ama abim ve iki ablam
üvey annemlerin yanında şehirde yaşıyorlardı. Babam, küçük kardeşim Mehmet ve
beni köyde annemin yanında bırakmıştı.
Yoksulluk
içinde geçti çocukluğum. Sarı saçlı barbi bebeğim olmadı benim. Ayaklarımda
okula giderken kışın ayazında giyeceğim ayakkabılarım da. Saçlarıma takacağım
cafcaflı tokalarım da yoktu. Pembe entari de giyemedim ben.
Yemyeşil gözlerim kıpkırmızı olurdu baba
sevgisinden yoksun geceleri ağlamaktan. Geceleri annemin yere serdiği yer
döşeğinde küçük kardeşim ve ben onun yanına yavru bir kedi gibi sokulurduk
soğuk kış günlerinde. Allah’ım ne kadar kötüydü babasızlık!
Annem,
sessiz, sakin biriydi. Hiç sesini yükselttiğini hatırlamam. Gülmezdi yüzü hiç.
Belki de bize hissettirmediği o içinde kopan fırtınalardan dolayı. Nasıl bir
duyguydu bu böyle bir erkeğin üç kadına sahip olması?
Çocukluğum,
annem ve kardeşimle beraber pamuk tarlalarında çapa çapalamakla, pamuk
toplamakla geçti. Amik ovasının 50 derece sıcağında pamuk harallarının dibinde
annemin geceden hazırladığı azığı yerdik Allah ne verdiyse. Annem bize yoklukla
mutlu olmayı öğretti. Düşünüyorum da annemden öğrendiğim en büyük meziyetlerdi
belki de şükür etmeyi bilmek, sabır ve umut.
Çocukluğumda
babama yazdığım bir mektubu da hiç unutamam.80’li yıllarda renkli televizyonlar
yeni çıkmış, herkes evinde dizi filmleri renkli seyrediyor, biz ise siyah-beyaz
sürekli karıncalanan televizyonla yetinmeye çalışıyoruz. Arkadaşlarım okulda
filmleri renkli televizyondan izlediklerini ballandırarak anlatıp kabarıyorlar.
Ben
ise okulun sessiz bir yerinde yine ağlıyorum ve artık dayanamayıp o çocukluk
duygularımla babama bir mektup yazıyorum.
“Sen
şehirdeki karılarınla, çocuklarınla renkli televizyon izlerken, çamaşır
makinesinde çamaşırlarınız yıkanırken, istediğiniz her şeyi yiyip-içip,
karyolalarda yatarken biz burada ne haldeyiz haberin var mı?”
Mektubu okuyan babam bir süre sonra hiç
ummadığımız bir zamanda çıka geldi. Evimizin yanında arabadan iner inmez
annemin yanında beni görünce de “Bu mektubu sen mi yazdın?’’ dedi.
Ben
ise annemin arkasına saklanmış, avcısına yalvaran gözlerle bakan bir ceylan
gibi, sadece gözümün göreceği şekilde kafamı çıkartarak başımı salladım. Anneme
ve bana bağırıp-çağırdı tüm hakaretleri etti. Kendimi hiç bu kadar üvey evlat
gibi hissetmemiştim. Acaba bu gerçekten benim babam mıydı? Yoksa biz sadece
annemin çocukları mıydık?
Ben
öğretmen olana kadar ne zaman çarşıya çıkıp mobilya mağazalarında bir karyola
görsem içim cız etti hep. Çünkü annemin hiçbir zaman yatmak için bir karyolası
olmadı.
O
yıllarda arada bir Antakya da üvey annelerimin yanına gittiğimde, odalardaki
karyolaları görünce dalıp giderdim kendi kendime. Bir keresinde karyolanın
üzerinde uyuya kalmış, üvey kardeşlerim tarafından dürtülerek uyandırılmıştım.
Uyurken gördüğüm rüyada annem ve kardeşimle karyola da mışıl mışıl uyuyorduk. O
gün kendime söz vermiştim. Bir gün okuyup adam olacağım anneme beli ağrımasın
diye en güzel yatağı ve karyolayı ben alacağım diye.
Yıllar
birbirini kovaladı. Ben okuyup öğretmen oldum. Annemi de hiç yalnız bırakmadım.
Onun sessizliği, sakinliği, sabrı bana güç verdi. Dimdik durmayı öğretti
hayatta, her koşulda. Ağzı sıkı olmayı ondan öğrendim ve dostu hiçbir koşulda
satmamayı. Şu sözünü de hiç unutmadım. “Evde aç susuz olsan da kimse bilmesin,
sen dışarıda dimdik dur ve gülümse.”
Bir
anneler gününde ona bir sürpriz yaptım. Kardeşimle beraber bir bahaneyle onu
komşulara gönderdik. Mağazadan aldığımız güzel bir yatağı odasına kurduk. Artık
eskisi gibi karyola yoktu, ondan daha güzel yataklar vardı.
Onu
odaya çağırıp yatağı gördüğündeki duygularını ve ruh halini ömrüm boyunca
unutmayacağım. Üçümüz birden yatağa uzanıp, birbirimize sarılıp ağladık…
EMİN DOĞAN-EĞİTİMCİ YAZAR ŞAİR
EN SEVDİĞİM;ANNEM !
Reviewed by blogdefterimiz@gmail.com
on
Aralık 13, 2018
Rating:

Hiç yorum yok: